
Afet

Ülkemizde ve dünyanın diğer bölgelerinde zaman zaman doğal afetler meydana gelmektedir. Bu afetler bazen çok sayıda insanın ölümüne ve büyük maddi yıkımlara, kayıplara yol açmaktadır. İnsanlar üstesinden gelmekte zorlandıkları deprem, sel, heyelan, kasırga gibi afetlerde yaşanan can ve mal kayıplarında sorumluluğu genelde kadere yüklemektedirler. Bu nedenle Müslüman toplumlarda afetler kaderle ilişkilendirilmektedir. Örneğin bir deprem olup da bunun sonucunda can ve mal kaybı meydana geldiğinde insanlar genellikle “Ne yapalım, Allah’ın takdiri böyleymiş, kadere engel olunmaz.” demektedirler. Böylece sorumluluktan kaçma yoluna gitmektedirler. Oysa bu düşünce yanlıştır ve İslam’daki kader inancıyla bağdaşmamaktadır.
Evrende her şey sebep-sonuç ilişkisi içinde ve Allah’ın belirlediği yasalar çerçevesinde meydana gelmektedir. Bu nedenle insanlar, evrenin yasalarını her zaman dikkate almalıdırlar. Örneğin fay hattının olduğu bölgelere yerleşim yerleri kurmamalı, binaları sağlam ve dayanıklı yapmalıdırlar. Erozyonu önlemek için ağaçlandırmaya önem vermelidirler. Doğadaki dengeyi bozacak davranışlardan kaçınmalıdırlar. Aksi hâlde doğal afetlerin yaşanmasının kaçınılmaz olacağını, bunun sonucunda da kendilerinin zarar göreceklerini bilmelidirler. Yüce Allah da insanı bu konuda uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir...”(1)
Sağlık ve Hastalık
Her insan sağlıklı olmak, sağlıklı bir yaşam sürdürmek ister. Hastalık, hiç kimsenin istemediği bir durumdur. Zira sağlığı yerinde olmayan bir kişi yediğinden, içtiğinden zevk alamaz, sıkıntı vezorluk yaşar. Bu da onu mutsuz ve huzursuz eder. Ancak sağlıklı olmak, sağlıklı yaşamak emek, özveri ve dikkat ister. Bu nedenle sağlığını korumak isteyen kişi öncelikle beslenmesine dikkat etmeli, temizlik kurallarına uymalı, zararlı alışkanlıklardan kaçınmalıdır. Hastalıklardan korunmak için tedbir almalıdır.
Müslüman toplumlarda sağlık ve hastalık genellikle kaderle ilişkilendirilmektedir. Bazı insanlar gerekli önlemleri almadıkları için hastalanmakta, sonra da “Ne yapalım, Allah böyle takdir etmiş.” demektedirler. Birtakım kişiler ise hastalanınca tedavi olma konusunda gerekli hassasiyeti göstermemektedir. “Hastalığı da şifayı da veren Allah’tır. O bana şifa verir.” diyerek tedavi olmamaktadırlar. Bu gibi düşünceler İslam dininin kader anlayışıyla bağdaşmamaktadır ve yanlıştır. İslam dini, sağlığı insana verilmiş en büyük nimetlerden biri kabul eder. İnsandan sağlığını korumak için gerekli tedbirleri almasını ister. Dinimiz temizliğe özen göstermemizi; içki, sigara, uyuşturucu gibi sağlığa zarar veren alışkanlıklardan uzak durmamızı emreder. Örneğin Kur’an’da, “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir, bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.”(1) buyrularak alkollü içkiler açıkça yasaklanır. Hz. Peygamber (s.a.v.)* de hadislerinde sağlığın önemini belirtir ve hastalıklardan korunmak içintedbir alınmasını ister. Örneğin bir hadisinde, “Bir yerde salgın hastalık olduğunu duyarsanız oraya girmeyin…”(2) buyurur. Başka bir hadisinde de “…Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz. Muhakkak Allah her hastalığın şifasını yaratmıştır…”(3) buyurarak bizleri tedavi olmaya yönlendirir.
